Şiir üstüne yazılarından alıntılar :
EDEBİYATÇILARIMIZ KONUŞUYOR
Vezinsiz kafiyesiz şiir modası çıktığı sırada on iki yıl kadar önce ilk şiirlerimi yayımlamıştım. Başkalarının da kabul ettiği gibi, o modaya kapılmadım. Bildiğime devam ettim. Çünkü vezinsiz kafiyesiz şiirlerde de biçim özeni bulunduğu pekâlâ belli oluyordu. Böyle olmasaydı bile tuttuğum yolu seçtikten sonra, sakatlığını anlamadan, ne diye bırakaydım. Esasen şiirlerim, yalnız vezne kafiyeye dayanan şiirlere benzemiyordu. Bir de şunu belirtmek isterim : Bu bahsettiğim şairlerde sonradan şekil endişesi, hattâ şeklin ta kendisi adamakıllı göründü. Ben de kendime göre bir biçim ardında koşmuş, başka ezgi ve deyişler bularak kendimce konuşmaya çalışmıştım. Ondan sonra bir değişme olmuş mu, olmamış mı bilmiyorum. Bence en esaslı fark, eserin güzel veya çirkin oluşundandır. Bu bakımdan olumlu olumsuz bir değişme olmuştur herhalde. (1953)
(s. 58)
ŞİİR ÜSTÜNE
İnsanlık tarihinde hemen bütün sanat dalları bilimden eskidir. Şiir ise, en eski sanatlardan biridir. Buna karşın, örneğin müzik, resim, tiyatro gibi hemen bütün sanatların öğreti kuralları bulunduğu halde, şiir yazmanın hiçbir kuralı yoktur. Osmanlı edebiyatı döneminde vezin kafiye kitapları vardı. Bugün geçersiz olan bu ilkel öğretinin o dönem için bile şiirin kurallarını oluşturduğu söylenilemez. Kaldı ki, binlerce yıldan beri şiir sanatının yeterli bir tanımı (tarifi) bile yapılamamıştır.
Öbür yandan, hiçbir sanat dalını insanlar bu denli kolay sanmamıştır. Herkesin resim yapması, tiyatro oynaması, çalgı çalması, hatta türkü çağırması bile olağan değilken, her aklına esen şiir yazabilmektedir. Bu durumun yukarıda açıkladığım nedenlerden doğduğu da bir gerçektir. Şiir yazmaya girişmemiş pek az kişi vardır. Yazdıklarının sanat yapıtı olduğunu sananların yüzdesi de şaşırtıcı ölçüde çoktur. Burada garip bir durum ortaya çıkıyor. Öbür sanat dallarında o türlerin yaratıcısı olmayı akıllarından bile geçirmeyen yüz binlerce, milyonlarca seyirci, dinleyici varken, şiirin okuyucusu pek azdır. Hele 20-25 yaşlarını aştıktan sonra, eskiden şiirden bir şey anladıklarını sanıp, sevip okuyanlar da bu tutkularını gittikçe bir yana atarlar. Ne var ki, okuyucu sayısı gittikçe azalsa da yazanların sayısı aynı ölçüde azalmaz. Gerek bizde, gerekse başka ülkelerde şiir kitapları pek az alıcı bulur. Alıcı bulan şiir kitaplarını bile ne satıcılar alır ne de basımevleri ilgi gösterir. Bu yüzden şiir bir bakıma “mahkûm” bir sanattır.
Şiirin bütün bu koşullar içinde en ilkel, en yalın, en öz bir sanat türü olarak kaldığını söylemek yanlış bir yargı olmaz. Buna koşut olarak şiirin, insanın kendi anadilinin çalgısında söylenen bir türkü olduğu düşünülebileceği gibi, gerçek şiirin de ulusal bir çalgıyla çalınan bir ezgi olduğu da düşünülebilir. Bu yüzden şiir, bütün ilkelliğine, kuralsızlığına, başıboşluğuna karşın sanatların insana en yakını ve belki de en soylusudur.
(s. 59)