İçindeki öyküler :
Şeker-Adam Beechum
Hamrick’in Kutup Ayısı
Kuyudaki Zenci
Dedikodu
Erkekle Kadın
İlaç Satan Adam
Bir Cumartesi Günü
Martha Jean
Kitaptan bir öykü :
BİR CUMARTESİ GÜNÜ
Tom Denny et yığınını bir yana itip kütüğün üstüne uzandı. Şöyle sırtüstü yatıp dinlenmek istiyordu. Kasap dükkânında uzanıp yatacak en rahat yer et kütüğüydü; Tom arada bir dinlenirdi orada. Bir ayağını kütüğün kıyısına dayar, öbürünü de onun üstüne atardı; kafasının altına da bir but yerleştirdi mi, değme gitsin. Buzluktan çıkardığı et, ne güzel, serin de olurdu. Gene bir but koymuştu kafasının altına. Şöyle iyice bir dinlenmek istiyordu, rahat olmalıydı. Ayakkaplarını çıkarıp attı, parmaklarını oynatmaya başladı.
Tom’un kasap dükkânı pek iyi kokmazdı. İlk olarak gelenler hep, “Bir şey mi öldü burada, leş kokusu var?” diye sorarlardı. Her yıl daha kötüleşirdi bu koku.
Tom tütün çiğnemeye başladı, iyice yerleşti kütüğün üstüne.
Havada sürü sürü sinekler uçuşuyordu : Tom’un dükkânına özgü, tembel, acı acı sokan, yağlı, tombul sinekler. Öndeki tel kapının dışında da içeri girmek isteyip bir türlü giremeyen yeni sinekçikler görülüyordu; eğer onlar da, kütüğün üstündeki kanlara üşüşenler gibi, dükkãnın eskisi olsalardı, arka kapıda tel bulunmadığını bilir, oraya dolanıp kolayca girerlerdi içeri.
Herkes etini Tom’dan alır, üstelik beğenirlerdi de. Kasabada başka kasap dükkânı yoktu. İçeri girer, “Merhaba Tom,” derdiniz, “ne var ne yok bakalım?” Tom, “Ben iyiyim,” derdi, “işlerim yolunda, ama karıyı bir titremedir alıyor, ateş geliyor gene.” O uzun uzun bu titremelerin, ateşin nasıl şeyler olduğunu anlattıktan sonra, sözü siz alır, “Bana iyi tarafından bir kilo domuz pirzolası versene,” derdiniz. Tom, “Şimdi hazır,” derdi; gözünüzün önünde, koca bir sığır parçasını yakalar, kasapçasına evirir çevirir, bir kilo domuz pirzolası kesiverirdi. Dana da isteseniz kendisini üzmezdi Tom. Sığırı gene şöyle bir iki çevirip bu kez de dana diye keserdi. Kimseyi eli boş döndürmezdi. Ne eti isterseniz isteyin, hemen kütüğün üstünde parçalanıp tartılmaya hazır olurdu.
Tom yüzüne konan sinekleri kovdu, kestirmeye başladı. Gün ortasıydı. Çiftçiler daha kasabaya inmemişlerdi. İş mevsimi olduğu için, herkes güneş tam tepeye çıkana kadar çalışıyordu. Bu cumartesi gününde bile kimseler yoktu kasabada. Tom’dan o gün için et almak isteyenler gelip almışlardı. Pazar günü içinse daha erkendi. Pazarın etini cumartesi gecesi saat onda filan almak gerekirdi. O zaman, hava çok sıcak değilse, etin ertesi gün öğle yemeğine kadar bozulmayacağını bilirdiniz, içiniz rahat olurdu.
Sinekler vızıldayarak uçuşuyor, Tom’un ağzına burnuna konuyor, Tom da bir yandan onları kovmaya uğraşırken, bir yandan da uyumaya çalışıyordu. Kafasının altındaki but, ne güzel, buz gibiydi. Çiğnediği tütünün parçaları, boğazına kaçacak gibi olunca, birden hepsini tükürdü. Beyinlerle ciğerlerin durduğu camekânın arkasındaki köşede, yarı yarıya talaş tozu dolu bir kutu vardı; bulunduğu yerden oraya kadar tüküremedi. Çiğnenmiş tütün kütükle kutunun arasına düştü. Birazı da butun üstüne geldi ama, boş ver, nasıl olsa çoğu kimse eti pişirip yemeden önce yıkar, o da yıkanır giderdi.
Baş belası sinekler! Durmadan vızıldıyor, sokuyorlardı. Hani yaz günlerinde bu tembel, besili, kasap sineklerinden daha can sıkıcı bir şey olamazdı. Tom yüzündekileri eliyle kovuyor, dudaklarına konanları tükürüp kaçırıyor, elinden geldiği kadar az hareket ederek yatıyordu. Bir zaman sonra hiç aldırmaz oldu onlara.
Jim Baxter köşedeki berberden doğru koşarak gelip arka kapıdan içeri girdiğinde Tom iyice dalmıştı. Jim ortağıydı, çok kalabalık olduğu zamanlar gelip yardım ederdi. İriyarı, şişman bir adamdı, Tom’un ikisi kadar vardı. Hep geniş kenarlı siyah bir şapka ile kolları dirseklerine kadar sıvalı mavi bir gömlek giyerdi. Üstünde pantolon durmayan, yumurta gibi, kocaman bir göbeği vardı. Yürürken ikide bir aşağı kayan pantolonunu çeker, ta göbeğinin tepesine kadar çıkarırdı, ama o gene kayar, her an yere düşüp ayaklarına dolanacakmış gibi olurdu. Askı takmazdı. Kuşak daha sporcu işiydi.