İçindeki öyküler :
Ateş Yakmak
Bir Kalem Pirzola
Porportuk’un Aklı
“Bir Kalem Pirzola” adlı uzun öykünün
son bölümü :
King son bir gayret harcadı. Arka arkaya iki yumruk salladı - midenin üstüne, biraz yukarı giden bir sol; bir de çeneye, yandan doğru bir sağ. Yıkıcı yumruklar değildi bunlar, ama Sandel öylesine boşalmış, aptallaşmıştı ki, kıvrılıp titreyerek yere yuvarlanıverdi. Hakem tepesine dikilip kulağına saniyeleri bağırmaya başladı. On saniyede kalkmazsa yenilmiş demekti. Seyirciler tam bir sessizlik içinde bekliyorlardı. King titreyen bacaklarının üstünde zor duruyordu. Hiç geçmeyecekmiş gibi gelen bir sersemlik çökmüştü üstüne; seyircilerin yüzleri sağa sola, öne arkaya sallanıyordu; hakemin sesi ta uzaklarda bir yerlerden geliyordu. Maçı kazandığına emindi. Böylesine dayak yiyen bir adam doğrulamazdı artık, ayağa kalkamazdı.
Ama gençlik kalkıyor; ve Sandel kalktı. Dördüncü saniyede yüzükoyun dönüp ipleri tutmak için eliyle boşluğu yokladı. Yedinci saniyede dizlerinin üstünde doğrulmuştu; kafası omuzlarından aşağı doğru, bir sarhoş kafası gibi sarkıyordu. Hakem, “Dokuz!” diye bağırınca, Sandel ayağa kalktı; yiyeceği yumruklardan korunmak için sol kolunu yüzüne, sağ kolunu da midesine tutmuştu. Can alıcı noktalarını böyle örterek, King’e doğru yaklaştı, ona sarılıp biraz dinlenmenin yolunu arıyordu.
Sandel ayağa kalkar kalkmaz, King üstüne atıldı, ama salladığı iki yumruk da kollarda kaldı. Sandel hemen sarıldı ona; hakem zorlukla ayırdı ikisini. King de ayrılmaya çalışıyordu. Gençlerin ne kadar çabuk kendilerini toparladıklarını biliyordu; maçı kazanması için ona toparlanmak fırsatını vermemesi gerekti. Bir sıkı yumrukluk işi kalmıştı. Sandel avucunun içindeydi, şüphesi yoktu buna. Oyuncak gibi oynamıştı onunla, iyice dövmüş, boşaltmıştı içini. Önünde sallanıyor, bir yumruk bekliyordu; yenilip yenilmemesi o yumruğa bağlıydı; şöyle istediği gibi bir vurabilseydi, hemen oracıkta kıvrılıp düşecek, maç da bitecekti. Tom King bir kalem pirzolayı hatırladı; şu son yumruğu vurmadan bir kalem pirzola yemiş olsaydı... Kendini toparlamaya çalışarak kolunu savurdu; ne ağırlığı kalmıştı yumruklarının, ne de hızı. Sandel bir sarsıldı, ama yere düşmedi, iplere doğru sendeleyerek gitti, asılıp kaldı. King arkasından yürüdü, zor atıyordu adımlarını, yanına varınca üstüne yıkılır gibi bir yumruk daha savurdu. Boşalmıştı artık. Bulutlu bir karanlık arkasındaydı. Çeneye savurduğu yumruk omuza gelmişti. O daha yukarı gideceğini sanmıştı ama, yorgun adaleleri onu dinlemiyorlardı. Yumruğu atınca, Tom King kendisi sarsılmıştı, az daha düşecekti. Son bir gayretle savruldu. Bu sefer savurduğu yumruk büsbütün boşa gitti; Sandel’in üstüne düştü, sarıldı ona, bunu yapmasa yere yuvarlanacaktı.
King kendini kurtarmaya çalışmıyordu artık. O atmıştı okunu. İşi bitmişti. Her şey gençlik içindi. Orada, Sandel’e sarılmış dururken, her geçen an onun biraz daha kendine geldiğini, kuvvetlendiğini hissediyordu. Hakem ayırdı ikisini; işte gözünün önünde, gençlik doğruluyor, canlanıyordu. Her an biraz daha kuvvetleniyordu Sandel. Önce zayıf, yumuşak olan yumrukları gittikçe sertleşiyor, ağırlaşıyordu. Tom King’in donuk gözleri eldivenin çenesine doğru gelişini gördü, kolunu kaldırarak karşı koymak istedi. Tehlikeyi görmüş, ne yapması gerektiğini kestirmişti, ama kolu pek ağırdı. Sanki yüz kiloluk kurşun asılıydı ucunda. Kalkmıyordu; bütün gücünü harcadı onu kaldırmak için. Eldiven yerini bulmuştu. Keskin bir patlama oldu, elektrik çarpmış gibi bir şey, o anda siyah bir örtü sardı her yanı.