| Anlatı | Seçme Şiirleri | Tiyatro | Spor | Çeviriler | Albüm | Çeşitli | Günce | Anı | Deneme | Konularına göre derlenen denemeler | Yaşamöyküsü | Mektup derlemeleri | Yaşamı, sanatı, yapıtları dizisi | Antoloji |

Çeviriler / KASIMPATLARI

KASIMPATLARI

Bu kitabı satın al

KASIMPATLARI

PFFRGHEJ5K7AF8JDOF4Q, Adam Yayınları, 1992
İçindeki öyküler :
Kasımpatları
Sabah Kahvaltısı
Öldürme
Yılan
Kaçış
Dünyayı Düzene Koyanlar

Kitaptan bir öykü :

SABAH KAHVALTISI

   Bir türlü tadına doyamıyorum. Bilmem neden, hepsini inceden inceye canlandırabiliyorum gözümde. İkide bir aklıma geliyor. Durup dururken, hem de gittikçe daha iyi anımsıyorum; anımsadıkça da garip, ılık bir şeyler oluyor içimde; tadına doyamıyorum.

   Sabah çok erkendi. Doğudaki dağlar koyu maviydiler, arkalarından onları ufka kıpkırmızı çizen güneşin ışıkları yükseliyordu. Yükselip başımın üstüne doğru geldikçe soğuyan, bozlaşan, donuklaşan bu ışıklar, batıya yakın bir yerde geceye karışıyor, eriyip gidiyordu.
   Soğuktu, pek bir acı vermiyordu ama, ellerimi ovuşturup ceplerime sokmuş, kamburumu çıkarmış, ayaklarımı yere vuruyordum. Vadinin içinde, benim bulunduğum yerde, toprak sabahın boz rengine boyanmıştı. Bir dağ yolu boyunca yürüyordum. İlerde, yolumun üstünde, topraktan biraz daha açık boz renkte bir çadır gördüm. Çadırın yanındaki eski, paslı bir saç sobanın çatlaklarından alevlerin turuncu parıltıları sızıyor, sobanın dar, kısa borusundan fışkıran duman dağılıp yok olmadan önce, uzun süre yükseliyordu.
   Sobanın yanında genç bir kadın vardı, gerçek bir kadın. Solmuş pamuklu bir eteklikle, gene pamuklu bir gömlek giymişti. Yaklaşınca, kıvrık koluyla tuttuğu, soğuktan korumak için de başını gömleğinin içine sokmuş olduğu bir bebeğe meme verdiğini gördüm. Ana ateşi karıştırıyor, daha çok hava gitmesi için sobanın paslı kapaklarını aralıyor, üstündeki deliğini açıyor, durmadan hareket ediyordu. Bu işler olurken bebek habire meme emmekteydi, ama anasının işine, hızlı, hafif, ahenkli hareketlerle çalışmasına engel olmuyordu. Kadının her halinden işini bildiği belliydi. Turuncu alevler sobanın çatlaklarından sızıyor, çadırın üstüne vurarak ışıl ışıl oynaşıyordu.
   Artık yaklaşmıştım, kızaran domuz pastırması ile pişen ekmek kokularını duyuyordum, bildiğim kokuların en güzelleri... Doğuda gün ışığı hızla yükseliyordu. Sobaya yaklaşıp ellerimi uzattım, sıcağın vurmasıyla bütün vücudum ürperdi. O sırada çadır aralandı, önce genç bir adam, arkasından da yaşlı bir adam çıktılar. Mavi çadır bezinden dikilmiş yeni giysiler giymişlerdi. Ceketlerinde pirinç düğmeler parlıyordu. Yüzleri sert hatlıydı; birbirine benziyorlardı.
   Gencinin siyah gür bir sakalı vardı, yaşlının sakalına ak düşmüştü. Kafaları, yüzleri ıslaktı, saçlarında, sert sakallarında su damlaları duruyor, yanakları parlıyordu. Sessiz sessiz durup doğuda yükselen ışıklara baktılar, birlikte esnediler, dağları ufka çizen çizgi boyunca uzanan kırmızılığı izlediler.
   Dönünce beni gördüler.
   Yaşlı adam, “Merhaba,” dedi. Yüzünde ne dostluk, ne de düşmanlık görülüyordu.
   “Merhaba, efendim,” dedim.
   Genç adam da, “Merhaba,” dedi.
   Yüzlerindeki su yavaş yavaş kurumaktaydı. Sobaya yaklaşıp ellerini ısıttılar.
   Kadın işini sürdürüyordu, yüzü başka yana dönüktü, ama gözlerini işinden ayırmıyordu. Önüne düşmesin diye bir iple bağladığı saçları arkasında sarkıyor, çalışırken iki yana sallanıyordu. Kocaman bir sandığın üstüne teneke maşrapalarla tabaklar yerleştirdi, bıçaklar, çatallar dizdi. Kızarmış domuz pastırmasını bol yağın içinden kepçeyle alıp büyük bir teneke tabağa koydu; pastırma kıvrılıp cızırdayarak büzüldü. Fırının paslı kapağını açıp kızarmış büyük dilimlerle dolu dört köşe bir tava çıkardı.
   Sıcak hamurun kokusu yayılınca adamların ikisi de derin derin kokladılar. Genç adam yavaşça, “Tanrım,” dedi.
   Yaşlı adam bana döndü. “Kahvaltı ettin mi?”
   “Hayır.”
   “Haydi öyleyse bizimle birlikte ye.”
   Bu iyi haberdi. Sandığın yanına gidip yere çöktük. Genç adam sordu : “Pamuk mu topluyorsun?”
   “Hayır.”
   “Biz on gündür çalışıyoruz.”
   Kadın sobanın yanından söze karıştı : “Yeni giysi bile aldılar.”
Devamı