| Anlatı | Seçme Şiirleri | Tiyatro | Spor | Çeviriler | Albüm | Çeşitli | Günce | Anı | Deneme | Konularına göre derlenen denemeler | Yaşamöyküsü | Mektup derlemeleri | Yaşamı, sanatı, yapıtları dizisi | Antoloji |

Çeviriler / DENİZİN DEĞİŞTİRDİĞİ

DENİZİN DEĞİŞTİRDİĞİ

Bu kitabı satın al

DENİZİN DEĞİŞTİRDİĞİ

J5YUEM5YCD1ESP04J32Y, Adam Yayınları, 1992
İçindeki öyküler :
Yeryüzünün Başkenti
Kızılderililer Köyü
Doktor ile Doktorun Karısı
On Kızılderili
Bir Şeyin Sonu
Kavgacı
Yeryüzünün Işığı
Katiller
Denizin Değiştirdiği

Kitaptan bir öykü :

KIZILDERİLİLER KÖYÜ

   Gölün kıyısında kumların üstüne çekilmiş bir sandal daha vardı. İki kızılderili orada durmuş beklemekteydiler.
   Nick ile babası sandala binip arkaya oturur oturmaz, kızılderililer onu iterek kumlardan kutardılar; biri kürek çekmek üzere içine atladı. George Amca kendi sandallarının arkasına oturmuştu. Genç kızılderili onu da iterek kumlardan kurtardı, sonra George Amcaya kürek çekmek üzere içine atladı.
   İki sandal karanlıkta yola koyuldular. Nick epeyce önlerinde, sisin içinde ilerleyen öbür sandalın kürek seslerini duyuyordu. Kızılderililer küçük vuruşlarla hızlı hızlı kürek çekiyorlardı. Nick arkasına, babasının koluna yaslandı. Göle açılınca soğuk kendini iyice belli etmişti. Onları götüren kızılderili de bütün gücüyle kürek çekiyordu ama, öbür sandal hep önlerinde, sisin içinde, ilerdeydi.
   “Nereye gidiyoruz, babacığım,” diye sordu Nick.
   “Kızılderililerin köyüne. Bir kızılderili kadın hastalanmış da.”
   “Ya,” dedi Nick.
   Koyun karşı kıyısına vardıkları zaman öbür sandalı kumların üstüne çekilmiş buldular. George Amca karanlıkta puro içiyordu. Genç kızılderili sandalı kumsalın ta yukarılarına çekti. George Amca kızılderililerin ikisine de birer puro verdi.
   Elinde bir fener taşıyan genç kızılderilinin arkasına takılıp kumsaldan ayrıldılar, çiyden sırılsıklam olmuş bir çayırdan geçtiler. Sonra bir ormana girdiler, küçük bir patikadan oduncuların açtığı yola, tepeye doğru uzanıp giden yola çıktılar. İki yanındaki ağaçlar kesilmiş olduğu için bu yol çok daha aydınlıktı. Genç kızılderili durdu, elindeki feneri üfleyip söndürdü, hep birlikte yol boyunca yürüdüler.
   Bir dönemeci kıvrıldıkları sırada karşılarına havlayan bir köpek çıktı. İlerde kulübelerin ışıkları görünüyordu, ağaç kabuğu soyarak geçinen kızılderililerin kulübeleri. Başka köpekler de saldırdı üstlerine. İki kızılderili onları köye doğru kovaladılar. Yola en yakın kulübenin penceresinde ışık vardı. Kapısının önünde elinde bir lamba tutan yaşlı bir kadın duruyordu.
   İçerde tahta bir ranzada genç bir kızılderili kadın yatmaktaydı. İki gündür doğurmaya çalışıyordu. Köyün bütün yaşlı kadınları ellerinden geleni yapmışlardı. Erkekler kadıncağızın haykırışlarını duymamak için yolun ta yukarılarına kaçıyor, karanlıkta oturup sigara üstüne sigara içiyorlardı. Nick babasıyla George Amcanın arkasından iki kızılderiliyle birlikte kulübeye girerken kadın gene haykırdı. Alt ranzada yatıyordu; yorganın altında pek kocamandı. Başını yana çevirmişti. Üst ranzada kocası vardı. O da üç gün önce baltayla ayağını kesmişti, hem de adamakıllı kesmişti. Pipo içmekteydi. Odanın içi kötü kokuyordu.
   Nick’in babası sobanın üstüne su koymalarını söyledi; sonra, su ısınırken, Nick’le konuşmaya başladı.
   “Çocuk doğuracak bu kadın, Nick,” dedi.
   “Biliyorum,” dedi Nick.
   “Atma,” dedi babası. “Beni dinle. Doğum sancısı çekiyor denir buna. Çocuk doğmak, kadın da doğurmak istiyor. Bütün adaleleri çocuğu doğurtmaya çalışıyor. O yüzden de böyle bağırıyor işte.”
   “Anlıyorum,” dedi Nick.
   Tam o sırada kadın haykırdı.
   “Ah, babacığım, bağırmasını kesecek bir şey veremez misiniz ona?” diye sordu Nick.
   “Hayır. Uyuşturucu yok yanımda,” dedi babası. “Ama bağırması hiç önemli değil. Önemli olmadığı için de ben duymuyorum bile.”
   Üst ranzadaki koca duvara doğru döndü.
   Mutfaktaki kadın doktora suyun ısındığını işaret etti. Nick’in babası mutfağa gitti, kocaman ibrikteki suyun aşağı yukarı yarısını bir leğene boşalttı. İbrikte kalanının içine de katlanmış bir mendilden çıkardığı şeyleri koydu.
   “Bunlar iyice kaynamalı,” dedi; sonra leğendeki sıcak suyun içinde, kendi getirdiği bir kalıp sabunla ovuştura ovuştura ellerini yıkamaya başladı. Nick babasının sabunlu ellerini ovuşturuşuna bakıyordu. Babası bir yandan ellerini dikkatle, iyice yıkarken, bir yandan da konuşuyordu.
   “Dinle, Nick, çocukların önce başları çıkar dışarı, ama bazen de öyle olmaz. İşte o zaman herkesin başını derde sokarlar. Belki de bu kadını ameliyat etmem gerekecek. Birazdan anlarız.”
   Ellerinin temizlendiğine aklı yatınca içeri odaya geçip işe girişti.
   Şu yorganı kaldırır mısın, George?” dedi. “Ben dokunmak istemiyorum da.”
   Az sonra ameliyat başlayınca, kadını George Amca ile üç kızılderili adam sıkı sıkı tuttular. Bir ara kadın George Amcanın kolunu ısırdı; George Amca, “Hay dişi köpek seni!” diye söylendi; onun bindiği sandalda kürek çekmiş olan genç kızılderili güldü. Nick babasına leğeni tutuyordu. Doğum epeyce sürdü.
   Babası çocuğu çekip çıkardı, havaya kaldırdı, solunuma başlaması için sırtına vurdu, sonra yaşlı kadına verdi.
   “Bak, bir oğlan, Nick,” dedi. “Doktor olmak ister misin sen de?”
   Nick, “İsterim,” dedi. Babasının yaptıklarını görmemek için başını çevirmişti.
   “İşte. Bu da oldu,” dedi babası; leğenin içine bir şey koydu.
   Nick hiç bakmadı leğene.
Devamı