Kitabın arka kapak yazısı :
“Din insanın iç dünyasıyla ilgili çok özel bir olgu...”
Böyle düşündüğü için genelde din konusuna değinmekten
kaçınan bir eleştirmenin son yıllarda yaşadığımız
çok acı olayların etkisiyle yazdığı yazılar...
Felsefeyi, en kısa tanımıyla dizgeli düşünceyi, okulların
dışına itmeye çalışmanın insanoğluna getireceği
yıkımı irdeleyen değinmeler...
Din adamları neden felsefecilere karşı?
Memet Fuat ilk olarak bu kitapta yer alan kırk dokuz
sayfalık bir sergileme çalışmasıyla, Eski Yunan’dan bu yana,
Doğu’da Batı’da felsefecilerin Tanrı, tanrılar,
dinler üzerine görüşlerini özetliyor.
Kitabın “Sunu” yazısı :
Din gibi çok özel konularda yazı yazmaktan genelde kaçınırım. İnanmanın akılla benimsenebilecek bir açıklaması olduğunu sanmıyorum. İnsanların değişik dinlere, mezheplere, ya da tanrılara inanmaları kendi bilecekleri bir şey. İnanmakta güven, esenlik, iç huzuru buluyor olabilirler.
Ama inançları adına başkalarını baskı altında tutmaya, zorla kendi yanlarına çekmeye kalktıklarında iş değişiyor. Yazarlık yaşamım boyunca din konusuna hep böyle durumlarda girdim. Bu kitaptaki daha önce yayımlanmış yazılar bunu açıkça gösteriyor.
Felsefe de bana yabancı bir konu. Gerçi akla dayalı hiçbir üretim felsefenin dışında değildir, bir denemeci de sorular soruyor, yanıtlar arıyor, ama geçmişi, okulları, kavramları, değişik alanlarıyla “felsefe” belli kurallara uyularak yapılan, öğrenilmesi gereken bir düşünsel etkinlik. Önemini çok iyi bildiğim bu etkinliğin yaygınlaşmasına yardımcı olmak amacıyla tanıtma yazıları yazmaktan öteye geçmedim. Bu kitaptaki daha önce yayımlanmış yazılar bunu da açıkça gösteriyor.
Sondaki kırk dokuz sayfalık sergileme çalışması ise burada ilk olarak yayımlanıyor. Kitabın adını koyduktan sonra merak ettim yüzyıllar boyunca ünlü felsefecilerin Tanrı konusunda neler söylediklerini. Bir başlayınca da sonu bir türlü gelmedi.
Çok kaynaklı, nitelikli, özgün bir araştırma yapmış değilim, başkalarının çalışmalarından yararlandım. Yazıda adlarını verdiğim birkaç yapıttan aldım bilgilerin büyük çoğunluğunu. Onlardan başka,
AnaBritannica, Orhan Hançerlioğlu’nun, Attilâ Tokatlı’nın, Ahmet Cevizci’nin felsefe sözlükleri, İletişim Yayın-evi’nin
Marxist Düşünce Sözlüğü, bir de Britannica’nın yayımladığı Great Books adlı, konu dizinli, altmış cilt tutan bir dizi kitap vardı elimin altında.
Amacım din adamlarının felsefecileri kötü kişi belleyip toplum dışına itmeye çalışmalarının nedenlerini göstermekti. Birkaç sayfada özetlenebilecek bir çekişmeyi böyle bir sergilemeyle gözler önüne sermenin daha iyi olacağını düşündüm.
Okullarımızda felsefe dersine ağırlık verilmesi gerekiyor. Toplumların yaşam biçimleri, bilimlerin etkisinde sürekli gelişirken, bu gelişmeye ayak uydurabilecek, kuşkulanan, sorgulayan, aklını kullanmasını bilen insanlara gereksinim duyulması çok doğal.
Yaşadığımız çağda, ezberleyen, bağlanan, dogmalara inanan insanlar yetiştirmenin hiçbir anlamı olamaz...
(ss. 7-8)