| Anlatı | Seçme Şiirleri | Tiyatro | Spor | Çeviriler | Albüm | Çeşitli | Günce | Anı | Deneme | Konularına göre derlenen denemeler | Yaşamöyküsü | Mektup derlemeleri | Yaşamı, sanatı, yapıtları dizisi | Antoloji |

Mektup derlemeleri / PİRAYE’YE MEKTUPLAR

PİRAYE’YE MEKTUPLAR

Bu kitabı satın al

PİRAYE’YE MEKTUPLAR

QLHSD4P0JP6EDS3ZRWCQ, Adam Yayınları, 1998
Kitabın başındaki "Sunu" yazısı :


   Nâzım'ın, 1933'ten 1950'ye kadar, on yedi yıl boyunca, çeşitli cezaevlerinden kendisine yazdığı mektupları, Piraye bir tahta bavulda saklardı. Ceviz ağacından yapılmış, 41 x 26 x 14 cm boyutlarında küçük bir tahta bavul. Küçük olduğu için, belki "çanta" demek daha doğru. Bu ceviz çantayı ona Nâzım sanırım Çankırı Cezaevi'ndeyken yapmıştı.
   1975'te Nâzım ile Piraye adlı kitabı hazırlarken o çantanın içindeki mektuplardan yararlanmıştım.
   Annem kendisiyle ilgili yayın yapmamı istemezdi. Kulaktan dolma bilgilerle yalan yanlış şeyler yazanlara yanıt vermemi de engellerdi.
   "Kim ne derse desin, önemli değil, sen karışma!"
   Bayağı baskı yapardı...
   Nâzım ile Piraye'yi ondan gizli hazırlamıştım. Kitap yayımlandıktan sonra pek bir şey dememiş, kızı gibi sevdiği gelini İzgen'e okutup dinlemiş, bir yerde bir yanlışımı saptamıştı :
   Pendik yöresindeki gözlerden uzak bir evlendirme dairesinde, oradan buldukları tanıklarla değil, Kadıköy Evlendirme Dairesi'nde Orhan Ezine ile Vedat Başar'ın tanıklığıyla nikâhlanmışlar Nâzım'la. Benim anlattığım gene ailemiz çevresindeki başka bir nikâhlanma imiş.
   İkinci basımda düzeltmiştim bu yanlışı.

   Nâzım ile Piraye'yi hazırlarken amacım özellikle Nâzım'ın şiiri ile yaşamı arasındaki iç içeliği vurgulamak, aşk gibi yoğun duyguların çarşı pazar mantığıyla değerlendirilemeyeceğini göstermekti.
   İnsanların Nâzım'a boşu boşuna çektirdikleri acıların derinliğini anlamalarını, oynanan küçük oyunların ne büyük yıkımlara yol açtığını görmelerini istiyordum.
   Büyük bir aşkı deyimleyen şiirlerle, o şiirlerin arkasındaki yaşam gerçekleriyle, basımevinde çalışanlardan başlayıp okuyan herkesi çok etkilemişti Nâzım ile Piraye.
   Bu arada bir eleştirmen arkadaşım, ne yapmak istediğimi anlamamış,
   "Mektuplar az gelince, şiirleri doldurmuşsun kitaba," demişti.
   Mektuplar az olur mu!..
   Mektuplar bir çanta dolusu!..
   Piraye ölünce hepsi nasıl olsa yayımlanacaktı...
   "Ben öldükten sonra ne isterseniz yapın, yaşarken olmaz," diyordu...

   Öldüğünde, onun için bir şeyler yapma isteğini yeğinlikle duyduğum günlerde, mektup çantasını önüme almış, yeniden okumaya başlamıştım. Çoğu tarihsizdi, ama zarflarında tarihler vardı. Yıllara göre ayırılıp bağlanmıştı büyük çoğunluğu.
   Bu işi annemin günü gününe yaptığını sanmıyorum. Herhalde sonradan oturup okuyarak, içindekilere göre sıralamıştı mektuplarını.
   Yer yer güvensizlik duyuyordum. Birtakım karışıklıklar var gibiydi. Mektupların zarfları değişmiş de olabilirdi.
   Hepsini baştan sona okuyup, notlar alıp, kullanılan kâğıtlara, kalemlere, daktilolara, daktilo şeritlerine bakarak daha sağlıklı sıralamak gerekiyordu.
   Çok güç bir iş...
   Ne zaman yapabilirim?
   Bir başkası yapabilir mi?
   Mektupları dışarı veremem... Bugüne kadar kime ne verdimse geri gelmedi. Bu yüzden çok sevdiğim insanlarla aram açıldı... Hiç düşünmeden, şu anda, dört saygın sanat adamının adlarını verebilirim : Aldıkları fotoğrafları geri getirmeyen, getirmeye de niyeti olmayan, arayıp sorduğumda mırın kırın eden dostlar...
Devamı