| Anlatı | Seçme Şiirleri | Tiyatro | Spor | Çeviriler | Albüm | Çeşitli | Günce | Anı | Deneme | Konularına göre derlenen denemeler | Yaşamöyküsü | Mektup derlemeleri | Yaşamı, sanatı, yapıtları dizisi | Antoloji |

Yaşamı, sanatı, yapıtları dizisi / PİR SULTAN ABDAL

PİR SULTAN ABDAL

Bu kitabı satın al

PİR SULTAN ABDAL

G99VOJK3BS5SNDYCA6KK, Yapı Kredi, 1999
Kitabın başındaki yazıdan bölümler :

HALKIN GÖNLÜNDEKİ PİR SULTAN

   Aslı Yemenli olan, Ali'nin torunu dördüncü imam Zeynel-Abidin soyundan gelen, ailesi Sıvas'ın Banaz köyüne göçüp yerleşmiş bulunan Haydar adında, yedi yaşında bir çocuk vardı. Bu çocuk bir gün babasının koyunlarını Yıldızdağı'nda otlatırken uyuyakaldı. Düşünde ak sakallı bir ihtiyar gördü. İhtiyar bir elinde içki, öbür elinde bir elma tutuyordu. Haydar ilkin içkiyi alıp içti, sonra elmayı alırken ihtiyarın avucunun içinde parıldayan yeşil beni görünce karşısındakinin Hacı Bektaş Veli olduğunu anladı. Sarılıp elini öptü. Hacı Bektaş ona "Pir Sultan" adını verdi, ününün dört bir yana yayılmasını, sazının üstüne saz, sözünün üstüne söz gelmemesini, Muhammed soyundan olanların hakkını almak için çalışmasını diledi. Düşten silindi. Böylece küçük Haydar'ın gözü açıldı, erenlerin arasına karıştı, saz çalıp söylediği şiirlerini Pir Sultan adına bağladı. Ünü yayıldıkça yayıldı. Tekke kurdu, nasip verdi.

   Sıvas'la Hafik arasındaki Sofular köyünde yaşayan Hızır adlı biri, Pir Sultan'ın ününü duyup Banaz'a geldi. Nasip alıp kapısında yedi yıl hizmet ettikten sonra, bir gün pirine :
   - Bana himmet et de bir makama geçeyim, dedi.
   Pir Sultan ise şöyle karşılık verdi :
   - Hızır, sana himmet ederim, büyük adam olursun, sonunda gelip beni asarsın!
   İzin alıp İstanbul'a giden Hızır, Pir Sultan'ın himmetiyle orada ilerledi, Paşa oldu. Sonunda Sıvas'a vali geldi. Yoksul halkı ezdi, haram yedi, namus gözetmedi.

   Bu sırada Sıvas'ta, ikisi de haram yiyen, bir Kara Kadı, bir de Sarı Kadı vardı. Pir Sultan köpeklerine Kara kadı, Sarı Kadı adlarını koydu. Bunu duyan kadılar Pir Sultan'ı Sıvas'a getirtip sorguya çektiler. Pir Sultan :
   - Benim köpeklerim sizden iyidir, siz haram yersiniz, onlar yemez. İsterseniz deneyelim, dedi.
   Kentin hacıları, hocaları bir kap helal, bir kap haram yemek hazırladılar. Kadılar oturup haram yemeği yediler. Köpeklerinse haram yemeğe hiç yanaşmayıp doğruca helal yemeğe gittikleri görüldü. Bunu gözleriyle gören hacılarla hocalar :
   - İyi köpek kötü kadıdan üstündür, dediler.
   Pir Sultan da haram yiyen kadıları yeren şiirini söyledi.

   Bu arada koca başlı kör Müftü, Şah'ın adını anmayı yasaklayan, ananların dilinin kesileceğini, Ali'yi sevenlerin öldürüleceğini bildiren bir fetva vermişti. Pir Sultan bu fetvaya karşı çıkan, ölümü göze aldığını, ne olursa olsun ala gözlü Şah'ından vazgeçmeyeceğini belirten bir şiir söyledi. Hızır Paşa bunu duyunca, Pir Sultan'ı Sıvas'a çağırdı. Önce eski şeyhine saygı gösterdi, güzel yemekler sundu, ama Pir Sultan'ın bunları yemediğini görünce nedenini sordu. Pir Sultan :
   - Sen yoldan çıktın, haram yedin, yetimlerin ahını aldın, bu haram yemekleri ben değil, köpeklerim bile yemez, dedi.
   Pencereden seslenip Banaz'daki köpeklerini çağırdı. Pir Sultan'ın haram yemeyen köpekleri yemeklerin yanına bile sokulmadılar.
   Hızır Paşa öfkelendi, eski şeyhini Sıvas'ın Toprakkale'sine, zindana attırdı. Ama içi de bir türlü rahat etmedi. Bir süre sonra onu huzuruna getirtip Şah'ın adını anmadan üç şiir söylerse kendisini bağışlayacağını bildirdi. Pir Sultan gerçi üç şiir söyledi, ama üçünü de baştan sona Şah'ın adıyla ördü. Hızır Paşa çaresiz kalarak büsbütün öfkelendi, Pir Sultan'ın asılmasını buyurdu. Sıvas'ta, Keçibulan denen yerde darağacı kuruldu. Pir Sultan darağacına giderken ellerinin bağlanmamasını, çoluk çocuğunun düşmanlara karşı arkasından ağlamamasını dileyen şiirini söyledi. Hızır Paşa onun ölümü hiçe sayan, verilen cezayı önemsemeyen tavrını görünce daha da ileri gitti, asılırken taşlanmasını, taşlamayanların öldürülmesini buyurdu. Pir Sultan'ın tarikata birlikte girdiği, en yakın dostu Ali Baba bu buyruğa uymak zorunda kalınca, taş atar gibi yapıp ona bir gül attı. Bunun üzerine, Pir Sultan yabancıların attığı taşların kendisine değmediğini, ama dostun gülüyle yaralandığını bildiren şiirini söyledi.

Devamı